Hiçbir ebeveyn, çocuklarının gelişimini sabote etmeye kalkışmaz. Ancak sağlıklı duygusal sınırlar sağlamakta başarısız olurlarsa, farkında olmadan çocuklarının başkalarına güvenme ve yakınlığı benimseme yeteneklerinde kalıcı hasara neden olurlar. Bu tarz çocuklara hayatları boyunca her alanda kuracakları yakın ilişkiler boğucu ve korkutucu gelir.
Ayrılma, bireyselleşme
Çocuklar olgunlaştıkça doğal olarak bağımsız olmak isterler. Yürümeyi öğrendikleri andan itibaren bağımsızlıktan zevk alırlar. Sağlıklı duygusal sınırları olan ebeveynler, bağımsızlıkları için çabalayan çocuklarının en büyük destekçisi olur. Çocuklarının çabalarını takdir eder, kendilerini ifade edişlerindeki özgünlüğü kutlar ve yeteneklerini överler.
Ayrılma, bireyselleşme olarak bilinen bu süreç, güçlü bir benlik duygusu geliştiren bir çocuk için kilit noktasıdır.
Ebeveyn ayrılma, bireyselleşme sürecini desteklemezse ne olur?
Ne yazık ki, kendi çocukluklarında duygusal ihmal yaşayan birçok ebeveyn genellikle karşılanmayan duygusal ihtiyaçların yükünü üstüne alır. Çocukluk çağından çok sonra bile yetersiz ve değersiz hissetmekle mücadele etmeye devam eder.
Gelişimlerindeki bu eksik yönleri çözmek amacıyla ebeveynler koşulsuz sevgiye olan özlemlerini çocuklarına bağlayabilirler. Olayların garip ve beklenmedik bir şekilde gelişmesiyle de çocuklarından aşırı sevgi, takdir edilme ve ilgi isterler.
Çocukların çok küçük olduğu ve ebeveynlerine bel bağladığı erken çocukluk döneminde, bu tarz ebeveynler çocukların kendilerine olan bağımlılığından beslenirler. Bununla birlikte, çocukları ayrılma, bireyselleşme evresine girdiğinde ve daha fazla özgürlük istediğinde, onlar tarafından reddedildiklerini hissetmeye başlarlar. Kendi endişelerini gidermek için, çocuklarının bağımsızlık çabalarında cesaretlerini kırmaya başlar ve onları kendilerine bağımlı halde tutmaya çalışırlar.
Bu ebeveynler ayrılma, bireyselleşmeyi kutlamak yerine onu bir tehdit olarak görürler. Çocukları tarafından terk edilmiş ve ihanete uğramış hissederler. Bu yüzden de çocuklarını eleştirmeye, ayıplamaya veya suçlamaya başlarlar.
Ne yazık ki, çocukların bağımsızlıklarının sevinci, ebeveynlerinin duygusal taleplerinin ağırlığı altında ezilir. Çocuk rehin tutulduğunu, üzerine yük bindirildiğini ve tüm bunların belini büktüğünü hisseder. Bu tür çocuklar, ebeveynlerinin duygusal ihtiyaçlarının çocukluklarını kısaltması ve çok hızlı büyümelerine neden olması gerçeği karşısında yetişkinler tarafından sıklıkla “yaşlı ruhlar” olarak tanımlanır.
Bir süre sonra çocuklar ebeveynlerinin eleştirel seslerini içselleştirmeye başlar ve kendi ihtiyaçlarından utanırlar. Kendilerine o kadar çok bencil oldukları söylenir ki bu, ruhlarında kök salar ve bağımsız bir yaşam istemekten dolayı suçlu hissederler. Kendilerine yaklaşmaya çalışan herkese karşı derin bir güvensizlik geliştirirler. Depresyon ve sosyal kaygı nöbetleri psikolojilerine yapışır kalır.
Bu tür çocuklar kendilerini dünyada yapayalnız hissederek büyürler, çoğu zaman başkalarına yaklaşma riskini almak yerine izole olmayı tercih ederler.
Kalıcı çocukluk izleri
Trajik bir şekilde, ebeveynlerin eleştirel sesi çocukların iç sesi haline gelir. Çocuklar öz eleştiri ve kendini ayıplama tavırlarına kendilerini kaptırırlar. Bir yetişkin olarak, yakın ilişkileri istemekten ziyade bunu reddederler çünkü bu, geçmişte ebeveynleriyle yaşadıkları travmatik deneyimi tetikler.
Genellikle, eşlerini muhtaç olmak, kendilerini bastırmak veya boğmakla suçlarlar. Çocukluklarında katlandıkları “yakınlık hapishanesinden” kurtulmak için ilişkilerde yıkıcı bir rol üstlenirler.
Kaynak: https://www.psychologytoday.com/us/blog/when-kids-call-the-shots/202007/growing-without-healthy-emotional-boundaries