Dirençlilik, stresli koşullara uyum sağlama ve olumsuz olaylardan toparlanmanın psikolojik kapasitesi olarak tanımlanır. Olası travmatik olaylardan sonra daha iyi bir gelecek arayışına yönelik kaynaklar inşa etme süreci olarak kabul edilir. Bu kaynaklardan bazıları doğal potansiyelimizden, bazıları ise zorluğa nasıl dayanacağımız hakkında öğrendiklerimizden gelir. Kendini toparlama yeteneği, kişisel iyi oluşu teşvik eden kararlar verme yetkisine sahip olmayı gerektirir.
Anlamlı bir hedef peşinde koşmak: Dayanıklı bireyler bir gereksinim bulur ve kendilerini yaşam amacını veren şeylere adarlar. Anlamlı bir amacı takip etmek, kısa vadede stres ve acı içerse de uzun vadede hayatınıza anlam getirir (örneğin, çocuk büyütmek, kişisel gelişim yönelmek, bir maratona hazırlanmak gibi). Belirli bir amacı olan insanlar daha az endişe ve stres hissederler. Nietzsche’nin söylediği gibi, “Yaşamak için bir nedeni olan kişi neredeyse her şeye katlanabilir.”
Mücadele varsayımı: Dirençli olmak yaratıcılık ve esneklik gerektirir. Geleneksel kanılar, yeni deneyimler ve fikirler ışığında incelenmelidir. Yaratıcılık, bir kişinin alışılmış düşüncelerine hapsedilmekten kaçınmak için birçok perspektifin dikkate alınmasını gerektirir. Temel varsayımlarla ciddi bir şekilde yüzleşilen büyük yaşam mücadelelerinin ardından, bu mücadeleler olumlu psikolojik değişimlere yol açabilir. Bir anlamda değişim, bir zamanlar olduğumuz kişinin ölümünü temsil eder. Örneğin, psikolog Lyubomirsky, boşanmadan sonra ileriye yönelik bir hayat için sadece eşinizden ayrılmanız yetmez aynı zamanda geçmiş benliğinizi de geride bırakmanız gerektiğini söyler.
Kaynak: https://www.psychologytoday.com/us/blog/science-choice/202005/the-8-key-elements-resilience