Beyaz Atlı Prensini Bekleyenler Buraya
Hangimiz hayalini kurmadık ki beyaz atlı yakışıklı prensin? Cinsiyet ayrımı yapmak istemem şöyle de sorayım, hangimiz yolunu gözlemedik ki dünya güzeli prensesin? Biri gelecek ve hayatımız değişecek, yaşamanın anlamını bulacağız o hayatımıza girdikten sonra hiçbir şey asla eskisi gibi olmayacak.
Masalda anlatılır ki; Külkedisi, babasının ölümünden sonra hain üvey annesi ve üvey kızkardeşleri ile hak etmediği koşullarda yaşamak zorunda kalır. Hizmetçi muamelesi görür, her gün azap her gün göz yaşı. Külkedisi bu durumu değiştirmek için hiçbir şey yapmadan beklerken bir gün sihirli güçleri olan bir peri gelir ve hayatının kalan kısmının değişmesini sağlayan süreci başlatır… Külkedisi’ni prensine götürecek süreci…
İnsan bir durup sormak istiyor, ey güzel Külkedisi neden bunca haksızlığa karşı sesini çıkarmadın? Neden üvey anne ve kız kardeşlerinle mücadele etmedin diye. Belki de daha kolaydı oturup bir kurtarıcı beklemek. Mücadale etmek cesur insanların özelliğidir ne de olsa…
Collette Dowling, nam-ı diğer Sindrella aracılığıyla bu durumu şöyle açıklamaktadır. “Kadını, aklını ve yaratıcılığını tam olarak kullanmaktan alıkoyan ve büyük ölçüde bastırılmış tutum ve korkulardan oluşan olgu, “Sindrella Kompleksi”. Sindrella gibi günümüz kadını da hala dışarıdan bir seylerin kendi yaşamını dönüştürmesi beklentisi içindedir”.
Yaşamın hayatımıza bir başkasının gelişiyle dönüşeceğini bekliyoruz. Kendimizi bir kenara bırakıp, irademizi yok sayıp, mücadele etmeyi reddedip birine bağlanmak için gün sayıyoruz. Bu kendimize yaptığımız bir haksızlık değil mi? Burada bahsettiğim sevmek, biriyle hayat arkadaşı olmak değil bir kurtarıcıya ihtiyaç duymak…
İnsanın tek kurtarıcısı kendisidir. Varlığımız ancak çabamızla doğru orantıda, değerimiz ancak kendimizin kıymetini bildiğimiz, fırsatlar ancak peşinden koşmayı bırakmadığımız kadar… geri kalan herkes birer vesile. Düşmekten yaralanmaktan korkuyoruz hepimiz mutluluk peşinde sürüklenirken acının, mücadelenin bize kattıklarından bihaberiz. Tepetaklak olmayı verelim nasıl bu hale geldim diye düşünmekten geldiğimiz yerin güzel olma ihtimalini yok sayıyoruz en çok da sevdiklerimizden zarar görme düşüncesi çıldırtıyor bizi belki de bu yüzden öylece oturup kolay yoldan bir kurtarıcı bekliyoruz.
Peki masalın sonunda ne oluyor dostlar hani bize prensesin prensle kavuştuktan sonra hiç gösterilmeyen yaşamı nasıl gidiyor dersiniz? Prenses evinde Külkedisi hayatına devam ediyor… itaatkâr, zahmet çeken, sindirilmiş kadın kurtarıcısının hizmetkarı oluyor kurtarıcı da bu durumdan besleniyor ne de olsa eşi kendisi olmadan asla değer bulamayacak biri.
İş hayatında bu durum şöyle cereyan ediyor, kadın iş hayatından o kadar yorgun ve bıkkın ki beyaz atlı prens gelince işi gücü bırakıp prensin ona sunduğu imkanları değerlendirecek, tabii bunun için önce şöyle güzel imkanları olan bir prens lazım. Ne zaman gelir bilinmez kadıncağız bekliyor, zavallı prens evlenince kendini biraz kullanılmış hissedebilir. Olur da ileride Allah korusun prensin imkanları yitip giderse bizim prensesteki hayal kırıklığını bir düşünün…
Yaradan der ki; Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri var, kadınların da kazandıklarından nasipleri var. Yol arkadaşımızı ararken kendi nasibimizde peşinde olmayı bırakmazsak önce kendi kişisel gelişimimizi tamamlarsak ancak o zaman gerçekten kraliçe gibi bir hayat yaşama ihtimalimiz olur.
Dileyen herkesin kurtarıcı değil yol arkadaşı olan beyaz atlı prensi bulması dileklerimle…