*Birçoğumuz kim olduğumuz, neleri yapabileceğimiz ve yapamayacağımız hakkında sabit fikirlere sahibiz.
*Bir kişi kim olduğu ve değişmek isteyip istemediğine dair düşünceleri arasında sıkışıp kaldığını hissediyorsa bir terapist veya danışmanla bu sorun üzerinde çalışmak ona yardımcı olabilir
Benim karantina deneyimimin ayırt edici özelliklerinden biri, daha önce Londra’da yaşamanın eziyetlerine kurban giden eski hobilere yeniden başlamaktı. Bununla birlikte, çeşitli kaynaklardan gelen cesarete rağmen, dönmeye özellikle isteksiz olduğum bir hobim vardı: bisiklete binme.
Bristol’de büyürken, genç yaşlarımın çoğunu bisiklete binerek ve şehirdeki özel rotalardan tam olarak faydalanarak geçirdim. Yaşlandıkça Bristol-Bath bisiklet yolu boyunca yaptığım bisikletli geziler azaldı ve sonunda birkaç yıl bisiklet kullanmadan geçti.
Aradan neredeyse on yıl geçti ve bir sonraki bisiklet deneyimim – maalesef- Paris’te bir elektrik direği ile acımasızca karşılaşmamla son buldu. Bu deneyimin beni bisiklete binmekten vazgeçirmek için yeterli olduğuna karar verdim. Ben bisiklet kullanma yeteneğine sahip biri değildim. Kendime; “Bunu yapamazsın” dedim.
Ta ki karantina dönemi başlayana kadar. Londra sokakları motorlu taşıtlardan arınmaya başlayınca, bisiklet filoları yerlerini almak için birden peyda oldular. Kısacası Londralı arkadaşlarımın kısa aralarda hemen gidip güneşli havalarda bol bol bisiklet sürmenin tadını çıkarmalarını imrenerek izlediğimde, o elektrik direğini ve bunun bisiklet becerilerimle ilgili çok net bir karar olduğunu hatırladım: bisiklet sürmek bana göre değil, ben bisiklete binemiyorum, bunu yapamam.
Evet sevgili okur: sonunda, keçileri kaçırdım. Online bir kavga sebebiyle müzakereler yaptıktan sonra karantina boyunca bir bisiklet satın alma fikri ortaya çıktığı ve ben yeni bir bisikletin (göz alıcı güzellikte bir özellik olarak bulduğum hafızalı köpük selesi ile tamamlanan) oldukça gururlu sahibi oldum. Bu bisiklete ilk binişim gerçekten çok korkutucuydu. İlk sorun belirtisinde, kalbimin çarptığını, ellerimin terlediğini ve o sesin yeniden kulağımda çınlamaya başladığını hissettim: bu iş sana göre değil, bisiklete binmek için biçilmiş kaftan değilsin, bunu yapamazsın.
Bir defa bisiklet sürmeyi başardım (herhangi bir elektrik direğinden uzakta kalarak) ve düşmedim. Bu yüzden tekrar tekrar denedim ve aslında bisiklete binebildiğimin farkına vardım. Bu farkındalıkla, düşüncelerim terapiye ve bisikletle ilgili deneyimimin, danışanlarımla sık sık yaptığım işin belirli bir bölümüne nasıl yansıtabileceğime çevrildi.
Kısıtlayıcı Anlatılar Nelerdir?
Tıpkı benim, kendi hakkımda doğam itibari ile bisiklete binme yeteneğim olmadığı fikrine sahip olduğum gibi, hepimiz geçmiş deneyimlerden kaynaklanan kendimiz hakkında ‘kısıtlayıcı anlatılar’ olarak tanımladığım şeylere sahibiz. Kısıtlayıcı anlatılar, önemli olarak gördüğümüz bir olay meydana geldiğinde ortaya çıkar (örneğin: bisiklet üzerindeyken bir kaza geçirmem gibi). Olayı anlamaya çalışmak için o olaydan kendimiz hakkında bir sonuç çıkarıyoruz ve bu kısıtlayıcı anlatı haline geliyor (örneğin: bu kaza, yeterince iyi bisiklet süremediğim için oldu). Genellikle, önemli deneyimler (duygusal veya fiziksel olarak) onu kasıtlı olarak yeniden yaşamamızı engelleyecek kadar acı vericidir, bu nedenle kısıtlayıcı anlatıyı ortadan kaldıracak karşıt delillerden çok az toplarız veya hiç toplamayız. Sonunda, bu anlatı bir düşünce değil de gerçekmiş gibi hissettirmeye başlar.
Bu düşünceler daha da katılaştıkça, karakterimizin doğuştan gelen, değişmeyen kısımlarını gösterdiklerini düşünebiliriz: “Ben çok fazla duyguya sahip biri değilim”; ‘Başkalarına güvenemiyorum’; “Hiç iradem yok”; “Herkesle ben ilgilenirim, yardıma ihtiyacım yok”. Onları daha ayrıntılı olarak incelemeye başladığımızda, genellikle – bisiklet sürme yeteneğimle ilgili düşüncelerimde olduğu gibi – kişilik özellikleri olarak düşündüğümüz şeylerin bir kısmının aslında geçmişimizden gelen olaylara tepki olarak kendimizi geride tutmanın yolları olduğunu görüyoruz.
Kendimizi acı veren deneyimleri tekrar etmekten korumak için kendimizle ilgili bu şeylere inanmaya başladığımızı dahi fark edebiliriz: Eğer kötü bir bisiklet sürücüsü olduğuma inanırsam, kendimi başka bir bisiklet kazası riskiyle karşı karşıya bırakmam olası değildir.Ancak, hayatımın geri kalanında da bisiklet sürme hakkımı kaybedeceğim. Kendimize şu soruyu sormayız: Eğer kendim hakkında bu düşünce gerçekten doğru değilse ya da kendimi korumam gerekmeyen bir şeyden koruyorsam neyi kaçırıyorum?
Kısıtlayıcı anlatılarla başa çıkmak için gereken 3 adım
1.Kısıtlayıcı anlatıyı fark edin
Bu anlatılardan birini tespit etmek genellikle zor olabilir, çünkü düşünceden ziyade gerçek gibi hissedilebilirler. Bu nedenle, kendimiz hakkında bu şekilde düşündüğümüzü gözlemlemek ilk adımdır. Orada olduğunu göremediğiniz bir şeyi değiştiremezsiniz de.
- Anlatıyı sorgulayın
Düşünceyi tespit ettikten sonra, onu doğru bir şekilde incelemeye ve tahkike dayanıp dayanmadığını görmeye başlayabiliriz. Gerçekten, bir bisiklet üstünde tek bir kaza yapmamdan ve son bisiklet sürüşümün üzerinden yaklaşık on yıl geçmesinden bisiklete binme konusunda kabiliyetsiz olduğum sonucu mu çıkar? Peki diğer tüm yıllar boyunca başarılı bir şekilde bisiklet sürmüş olmama ne dersiniz, aksini kanıtlamazlar mı? İyi bir bisiklet sürücüsü olmadığım doğru olsa bile, bu benim için değişmez bir durum mu? Ya da bisiklete binme becerilerimi geliştirmeyi ve yükseltmeyi öğrenemez miyim? Bu tür sorular gerçekten anlatıya girmemize ve sonuçta reddedilemez bir ‘gerçek’ olmadığını göstermemize yardımcı olur.
- Anlatıyı çürüten kanıt toplayın
Kısıtlayıcı anlatıda teorik olarak delik açmış olan bir sonraki adım, yeni anlatımızı doğru bir şekilde test etmektir. Daha önce de belirtildiği gibi, bu kısıtlayıcı anlatılar genellikle bizi bir şeyden korumaya çalışmak için mevcuttur, bu yüzden onlara meydan okumak korkutucu olabilir – ancak cesaretimizi toplayıp kendimiz özgür bırakmayı denedikten sonra, aslında en başta o çok korktuğumuz şeyden kendimizi korumamız gerekmediğini anlarız. Tıpkı herhangi bir yaralanmaya maruz kalmadan bisiklete binmeyi başardığım gibi, ‘Duygularım hakkında konuşamam çünkü başkalarına yük olurlar’ düşüncesine inan biri, aslında insanların duygularına iyi tepki verebileceğini, insanlara açıldıkları için reddedilmeyeceklerini görürler. Böylelikle içini açmak daha az korkutucu olur.
Bu üç adımı yazmak belki de onları yürürlüğe koymak için basit önlemler gibi görünebilir ve bazen de gerçekten kolay olabilirler. Bazen de bu kısıtlayıcı anlatılar hayatımızın birkaç farklı alanında biraz farklı şekillerde ortaya çıkabilir ve onları gerçekten devirmek daha fazla zaman alabilir. Eğer bunu başarabilirsek, gerçek bir özgürlük, başarı ve bize daha iyi uyan bir hayat yaşama olasılığına bir yenilik getirebilir. Tıpkı bisiklet sürmek gibi.
Kaynak: https://welldoing.org/article/3-steps-challenge-your-self-limiting-beliefs