Günlük hayatımızda belki de en sık karşılaştığımız sorulardan birisi; ‘Nasılsın?’
Hal hatır sorma ve ‘durum bilgisi’ alma isteğiyle hayatın içinde bir yoklama ve derinleşme imkanı sağlayan bu soru, iletişim sürecinin ilk adımlarından birisi.
Bölge bölge, yöre yöre değişen halleşmelerde genelde de cevaplar ‘iyi’lik üzerine.
Bu cevap kendi içinde birçok anlam taşıyor.
Gerçekten de halinin ifadesi olarak ‘iyi’ olabilir. Ve bunu doya doya, tadını çıkarta çıkarta söyleyebilir.
‘İyi diyelim, iyi olalım’ diyerek yuvarla-n-mayı tercih edebilir.
Kötü olsa da paylaşmak istemediği için ‘iyi’ olduğunu söyleyerek geçiştirmek isteyebilir.
Otomatik modu devreye sokup bilinçten bağımsız hazır cevap iletmiş olabilir.
Bu kadar farklı anlamlar yüklenebilen bir cevap, karambol diyaloglara ve uzak ilişkilere kapı aralayabilir.
Bu detaylar ortak cevabın artık bir klişe olduğunu, anlam kaybına uğradığını, ifade edilenle anlaşılanın çok da önemli olmadığını gösteriyor.
Oysa ilişkilere derinlik kazandırmak için yüzeysellikten uzaklaşmak elzemdir. Sıradandan uzaklaşacak, basit olanı da anlamlandıracak tonlar, bakışlar ve detaylarla ilişkiler desteklenmelidir.
Artık, “Nasılsın?” sorusundan sonra gelen hazır cevap ikna etmemeli, yeterli gelmemeli!
İletişimin gücü ilk adımdan temelli. Bu yüzden artık ‘Nasılsın?’dan sonra ikinci soru eklenmeli: “Gerçekten nasılsın?”
***
Hal bilme ve bildirme sürecinde bir kopuş hikayesine değil bir farkındalık hikayesine ihtiyacımız var.
Geçiştirdiğimiz her ne varsa bir zaman sonra yok hükmünde olabiliyor.
Bilinç yüklemek, değer vermek ve ‘Gerçekten Nasılsın?’ sorusunu sahiplenmemiz gerek.
Halden habersiz, iç dünyadan kopuk dilimiz bizi ‘fast’ kültüründe tüketebilir.
Anın içinde olmak, anlık hava durumumuzu almak bu zamanda aslında bir direniştir.
Kendine yabancı özneler, kopuk zihinler için dual birliktelik iyidir.
***
Geçiştirdiğimiz sorularda kendimiz için farkındalık alanlarını kaçırabilme ihtimalini göz önünde bulundurmalıyız.
Havanın türlü türlü halinden, bölge bölge durumundan bahsederken insanın hava durumu sadece ‘İyiyim’ cevabına sığmamalı.
Tabi ki iyiyim ve iyi olduğum için iyiyim diyebilirim ama bu yaygın cevap artık anlam kaybına uğradı.
Rutin cevap anlamsızlaştı. Belirsiz bir hal aldı.
Halbuki parçalı bulutlu da olabilirim.
Ya da bugün Güneşli’yim sıcak davranabilirim. İçim içime sığmaz, kıpır kıpırımdır, ahenkle dans edebilirim.
Yarın sağanak yağışlı ya da az sonra gök gürültülü sağanak yağışlı olabilirim.
Kuzeyden esen soğuk hava dalgasının etkisi altına girebilirim. Buz kesilebilirim.
Fırtınalar estirir, savurur, savrulur sonra da hiçbir şey olmamış gibi sakinleşebilirim.
Gece saatlerinde tatlı bir lodos esintisi de sunabilirim. Bazen çiçeklerin bazen de nahoşlukların kokusunu taşıyabilirim.
Bazen içim içime sığmaz, gülücükler dağıtabilirim. Sıcaklığımla temas eder, fazlasıyla bunaltabilirim.
Bazı günler tutarlı tutarsız ahmak ıslatabilirim.
Bazen de hızlıca yağar, sonrasında hemen güneş açarım. Bir de bakmışsın Dünya’mı gökkuşağı ile renklendirmişim.
Tabi her zaman değil. Bazen de ani tepkiler gösterebilirim. Tepkimeye girip dolu olarak yağarak dikkat çekebilirim.
Belli olmaz, bir dönem soğuk bende o kadar etkili olur ki kar olup yağabilirim. Hatta üç gün hava sahamı etki altıma alıp esaret sunabilirim.
***
Her insan günün belli vakitlerinden hava durumunu ölçmeli.
Atmosfer ölçümlerini yapmalı, hava sahasında değişim, etkileşim alanlarını bilmeli.
Psikolojik derinliğimiz ve kendimizi tanıma bilincimiz için bu önemli.
Ve sadece ‘iyiyim’ dememeli, bir şeyler eklemeli.
Kendimizi ve karşı tarafı geçiştirmeyecek kadar değerli bir soruya üstünkörü cevap vermemeli.
Bu farkındalık bizim için, geleceğimiz için önemli.
Bu hayatın trajikomik tarafı ile yüzleşmemek için değerli.
İnsanların robot, robotların insan yapılmaya çalışıldığı bir çağ gibi sunulan bu zamanlarda duygusal etkileşime, halden anlamaya ve hal ile bir olmaya daha çok ihtiyacımız olduğu aşikar.
Mottomuz; Evrelerimiz devrelerimize dönmemeli, evrelerimiz değerlenmeli.
***
Şimdi sana soruyorum ey okur;
Nasılsın?
Gerçekten nasılsın?
Hava durumun nasıl?
Not: Bu yazı sn.Bünyamin Sürmeli’ye armağan edilmiştir.