Duygusal olgunluğa kavuşmamız, duygularımızı kontrol edebilmekten geçer. Birey, duygularını kontrol edebildiği kadar olgunluğunu ilişkilerine yansıtabilir. Duyguları fark etmek ve duygulara sahip çıkabilmek; tamamıyla olgunluk gerektiren bir meseledir. Bu olgunluk içinse bireyin gelişim dönemlerini sağlıklı şekilde tamamlayabilmesi önemlidir.
Bizler doğduğumuz günden itibaren duygularımızı yaşar ve gösteririz. Sadece yaşanması gereken doğal duygularımız, çevrenin verdiği tepkilerle şekil değiştirir. Mesela bebeklikten getirdiğimiz doğal bir tepki vardır; ağlamak. Ağlamak, bebek için anlaşılmayı bekleyen yolda kendi sesini duyurma çabasıdır. Bebeklikten gelen bu doğal tepki zamanla kendini utanç duygusuna bırakır. Ağlamak onun için sinir bozucu, kendisini güçsüz hissettiren bir duruma dönüşür. Bu yüzden çocuk ilk olarak ağlamak, üzülmek duygusundan kaçar. Bu duyguları yaşayamadığında ise ruhsal yönden sorunlar yaşayabilmektedir.
Doğumdan kısa süre sonra bebekler ilgi, acıya karşı stres duygularını hisseder. İlk altı ay içinde ise öfke, şaşkınlık, sevinç, korku, üzüntü, utangaçlık gibi duyguları öğrenir. Bu duygular en temel duygularımızdandır. Çocuk bu duyguları aile ortamında öğrenir. Anne babanın çocuğa karşı tutumu ve birbirlerine karşı tutumları bu durumun hayatımıza nasıl seyredeceğini belirler.
18-24 aylarda empati, kıskançlık, utanç öğrenilir. 30-36 ayda da suçluluk, gurur duyguları gelişir. Çocukların bu duyguları doğru şekilde yaşamaları önemlidir.
Çocukların 1 yaşlarından itibaren öfkesi, onun istediklerini elde edebilmek için duygusal tepkisinin bir göstergesidir. İfade edilen ilk duygu arzu edilen ve sonuçlarla ilişkili olan duygudur. Çocuğun istediği bir şey olmadığında fazlasıyla öfkelenebilir. Bu yaşta öfkesini kontrol edemez. Çocuklar, 3 yaşa kadar geniş duygusal kapasiteye sahip olur.
3-4 yaşındaki çocukların duygusal yeterliliği çocuğun sosyalliği için önemlidir. Duygusal sorunu olan çocuk okul yaşantısında ve akademik başarıda sorun yaşar. Okul öncesi çocukta duygu düzensizliği, sosyal uyumsuzlukla sonuçlanır.
Çocukların 8 yaşında kadar duygusal gelişimlerine yönelik 5 temel anlayış vardır:
- Duygusal eylem ve tepkilerde bulunma
- Duyguların farklı durumlarda ortaya çıkması
- Duyguların diğer bireyler arasında iletişimin temeli olarak kullanılması
- Duygusal ifadeler belirtilirken farklı model ve yollar kullanılması
- Duyguların farklı olay ve kişilerle etkileşim sonucu ve zamanla değişmesi
Çocuk 8 yaşına kadar duygularını fark etmeyi, hissetmeyi ve hissettirmeyi bu şekilde yaşar. Düşünce ve davranışları da duygularından etkilenir ve değişiklik gösterir.
Aile çocuğa güven duygusu aşılar bu duygu sosyal kabul için gereklidir. Bu temel güven duygusu aşılanamadığında çocuk bağlanma problemleri yaşar. Sosyal ilişkilerinde sorunlar çıkar ve kendisini yargılar. Anne bebek ilişkisinde süreklilik, aynılık ve tutarlılık bebekte temel güven duygusunun özünü oluşturur. İlk yıl için yeterli, sağlıklı, uygun anne bebek ilişkisi bebeğin güvenli bağlanması, yaşam boyu sürecek duygusal yeterliliğin gelişimine temel olur.
Katı disiplin, otorite altında büyüyen çocuklar pasif, kendi duygu ve düşüncelerini ifade edemeyen etki altında kalan kişilik yapısı ya da saldırgan davranışlar gösterebilir. Aşırı koruyucu bağımlılık, zayıf sorumluluk duygusu, güvensizlik, sosyalleşememe gibi özellikler ya da inatçı, aşırı otoriter, hak çiğneyen biri olur. Sınır koyamayan, olumsuz davranışlara hoşgörü gösteren istek ve dürtüler denetleyememe yeteneği geliştirme, bencil, sosyal uyum düşük birey olur. Bu yüzden anne baba tutumları bireyin duyguları için önemlidir.
Bu bağlamda çocuğun duygularını doğru yer ve zamanda kullanabilmesi gelişim dönemlerine ve temel güven duygusuna bağlıdır. Çocuk duruma uygun işlevsel duygusunu yaşayabiliyorsa duygusal olgunluğa erişmiş denilebilir. Duygusal olgunluğa erişen çocuk ise duygularını kontrol edebilir, sağlıklı şekilde onları hissedebilir ve bunu yansıtır. Çocuklukta bunu öğrenmesi oldukça önemlidir. Çocuk 1 yaşına kadar empati duygusunu öğrenemediyse ya da 1 yaşında öfke duygusunu yansıtamıyorsa o zaman çocuğun duyguları arka plana atılır.
Transaksiyonel analizde çocuğuna ağlaması gereken durumda “ağlama” diyen anne, mutlu olması gereken durumda “mutlu olma” diyen ebeveynleri varsa ve bu duygularını bastırıyorsa o zaman çocuk duygularını bastırmaya öğrenir. “Ağlama duygusu kötü bir şeydir” “Üzülmemem lazım çünkü o zaman güçsüz olurum” düşüncesi oluşur. Bu durumda da duygularını bastıran çocuk ileride çoğu duygusunu yaşayamaz ve bunu çevresine de yansıtıp duygusunu yaşayanların yaşamaması gerektiğini düşünür. Bu yüzden de duygusal olgunluğa ulaşamaz. Duyguları olgunlaşamamış, onları yönetemeyen bir birey olur. Halbuki birey öfkelenmesi gereken durumda öfkelenip, üzülmesi gereken durumda üzülebilirse o zaman sağlıklı bir birey olur.