Dostoyevski hakkında methiyeler düzsek dahi az kalır! Sözü onun kalemine bırakıyoruz.
1. Aslında insanın canını en çok acıtan şey; hayal kırıklıkları değil, yaşanması mümkünken, yaşayamadığı mutluluklardır.
2. İnsanların birbirine karşı içten olmalarından, gerçeği saklamamalarından daha iyi bir şey yoktur. Niçin aldatalım birbirimiz? Ne boş, ne budalaca bir uğraştır bu!
3. İnsanlar beni yüreklendirmek için, ‘burada yalnızca sıradan insanlar var.’ diyorlar. Oysa benim karmaşık bir insandan da çok korktuğum şey, sıradan bir insan zaten.
4. Anlamından çok hayatı sevmeli. Anlam ancak o zaman anlaşılır hale gelir.
5. Baylar, yemin ederim,
her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır;
hem de tam anlamıyla, gerçek bir hastalık.
Fazlasıyla bilinçli olmak, bilincin her türlüsü hastalıktır.
6. Her şey insanın içinde yaşadığı ortama, şartlara bağlıdır. Her şeyi belirleyen çevredir, insansa bir hiçtir.
7. Çabuk anlaşılma, anlaşılan şeyin basitliğine işarettir.
8. Çoğu güçlü insanlarda, önünde eğilebilecekleri birini ya da bir şeyi bulmaya karşı doğal bir eğilim vardır. Güçlü insan bazen kendi gücünü kaldıramaz olur, ezer onu gücü.
9. İnsan kendi halinde yaşayıp gidiyor da, yanı başında duran kitapta kendi hayatının tıpatıp anlatıldığından haberi olmuyor. Eskiden dikkatini çekmemiş birçok şeyi, kitabı okumaya başlayınca bir bir anımsıyor insan.
10. Bence insan, yakınlarını sevmek olanaksızlığıyla birlikte doğar. Akrabalar arasındaki sevgi bu bakımdan iğrençtir. Hak edilmemiştir çünkü. Sevgiyi hak etmek gerekir.
11. Gerçek, dolu dolu bir acı, bazen en aklı havada insanı bile -geçici bir süre için de olsa- ciddi, sebatlı biri haline getirebilir. Hakiki bir acının bir aptalı bile akıllandırdığı olur; elbette bir süreliğine.
12. Yaşamakla yaşamamak arasında hiçbir fark kalmadığında özgürlüğüne kavuşur insan.
13. Son derece tuhaf şeylere pek sevinen, gülen insanlar vardır. Sarhoş bir köylünün mimikleri, birisinin sokakta ayağının takılıp düşmesi, iki kadının ağız dalaşı -nedendir bilinmez- bazı kimseleri içten bir sevinçle coşturur.
14. Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir. Kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. Kendisine bir ülkü edinen çok az. Umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse herkes gülüyor: ‘Yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen?’ öte yanda iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini kendilerine dert ediniyorlar. İnsanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. Herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. Herkes kendini düşünüyor. Kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor.
15. Gerçek Allahsız olanlar da vardır. Hem böyleleri ötekilerden çok daha korkunçturlar. Allah adını ağızlarından eksik etmezler çünkü.
16. Ezilmekten kurtulan aşağılık bir insan, bu kez başkalarını ezmeye başlar.
17. En sefil, en sıradan birine demir yolu bileti satmak gibi bayağının bayağısı bir görev verin; bilet almaya gittiğinizde, size gücünü göstermek için, bu sefil yaratık bir anda size sanki Jüpiter’miş gibi bakma hakkını görür kendinde.
18. Bütün acıların üstesinden geleceğim, sırf kendi kendime ‘varım’ diyebilmek için. İşkenceler altında kıvransam bile, biliyorum ki ‘varım’; ayağımda zincirlerle kürek çekerken hâlâ güneşi görebiliyorum, göremesem bile yaşamaya devam ediyorum ve onun olduğunu biliyorum.
19. Zengin;
o bir asalak, öyle bir asalak ki toplumu emer, sömürür.
Fakir;
çoğu kez ne uğruna öldüğünü bilemeden ölür.