Yeni teorilere göre depresyon, biyolojik hayatta kalma stratejisinin bir parçası.
Nesiller boyunca depresyonu bir hastalık, normal işleyişten gereksiz bir sapma olarak gördük. Bu mantıklı bir fikir çünkü depresyon acıya ve hatta ölüme neden oluyor. Ama ya her şeyi yanlış anladıysak? Ya depresyon bir anormallik değilse, biyolojik savunma sistemimizin önemli bir parçasıysa?
Biyolojik antropologlar, depresyonun zihinsel bir bozukluk değil, zorluklara karşı bir savunma olduğunu iddia ettiler. Ekim ayında, İngiliz Psikoloji Derneği, “Depresyonun bir hastalıktan ziyade bir deneyim veya deneyimler bütünü olarak düşünüldüğünü” belirten yeni bir depresyon raporu yayınladı. Nörologlar, otonom sinir sisteminin depresyondaki rolüne odaklanıyorlar. Polivagal Teorisine göre depresyon, hayatta kalmamıza yardım etmeyi amaçlayan biyolojik savunma stratejisinin bir parçası.
Ortak kanıya göre depresyon, zihinde çarpık düşünme ile başlar. Bu; baş ağrısı, karın ağrısı veya yorgunluk gibi “psikosomatik” belirtilere yol açar. Şimdi ise Polivagal Teori gibi modeller durumu ters anladığımızı öne sürüyor. Tehlikeyi tespit eden ve hayatta kalmamıza yardım edecek bir savunma stratejisi başlatan bedendir. Bu biyolojik stratejiye immobilizasyon denir ve zihin ve bedende depresyon dediğimiz bir dizi semptomla kendini gösterir.
Depresyonu mantıksız ve gereksiz bir acı olarak düşündüğümüzde, insanları damgalayıp onları umutlarından yoksun bırakırız. Ancak depresyonun, en azından başlangıçta, iyi bir nedenden dolayı gerçekleştiğini anlamaya başladığımızda, onları ezik görmekten vazgeçeriz. Depresyonu olan insanlar, hasarlı sakatlar değil, cesur hayatta kalanlardır.
Depresyon İmmobilizasyonla Başlar
Sinir sistemimiz, tehlike belirtilerine karşı sürekli olarak iç ve dış çevremizi tarar. Bir tehdit veya hatta basit bir güvenlik eksikliği tespit ederse, bir sonraki stratejisi genellikle anksiyete olarak hissettiğimiz savaş ya da kaç tepkisidir. Bazen tehdit o kadar kötüdür veya o kadar uzun süre devam eder ki sinir sistemi savaşmanın veya kaçmanın bir yolu olmadığına karar verir. O noktada tek bir seçenek kalır: İmmobilizasyon.
İnsanlar genellikle travmatik olaylar sırasında kendilerini “bedenlerinin dışında” hissettiklerini anlatırlar. Bu da duygusal şoku hafifleten bir savunma etkisine sahiptir. Bu önemlidir, çünkü bazı şeyler o kadar korkunçtur ki, insanların o anda tam olarak orada olmalarını istemeyiz. Dolayısıyla, immobilizasyon tepkisi biyolojik savunmanın önemli bir parçasıdır, ancak ideal olarak kısa vadeli olacak şekilde tasarlanmıştır.
Tehdit süresiz olarak devam ederse ve savaşmanın veya kaçmanın bir yolu yoksa, immobilizasyon tepkisi devam eder. Tepki aynı zamanda beyin aktivitesini de değiştirdiğinden, insanların duygularını ve problem çözme yeteneklerini de etkiler. İnsanlar fiziksel veya zihinsel olarak hareket edemeyeceklerini hissederler. Umutsuz ve çaresiz kalırlar. Bu depresyondur.
Depresyon Değerli Midir?
Anksiyete üzerine yapılan incelemeler, birçok modern koşulun savaş ya da kaç tepkisini tetikleyebileceğini ortaya çıkardı. Örneğin, inşaat ekipmanından gelen gürleme sesleri, sinir sistemine büyük bir yırtıcı hayvanın homurtusu gibi gelir. Veya okulda değerlendiriliyormuş gibi hissetmek, çocukların güvenlik hissini ortadan kaldırır ve savaş ya da kaç tepkisini tetikler. Ve çoğumuza savaşmak ya da kaçmak anksiyete gibi gelir.
Sonuç olarak, bu modern tetikleyiciler yeterince uzun sürerse, vücut kaçamayacağına karar verir. Daha sonra vücudun bizi savunmak için tetiklediği immobilizasyon başlar. Porges’e göre, depresyon dediğimiz şey, immobilizasyon tepkisinde fizyolojik bir platformun tepe noktasında duran duygusal ve bilişsel belirtiler kümesidir. Hayatta kalmamıza yardım etmeyi amaçlayan bir stratejidir. Yani depresyon temelde iyi bir nedenden dolayı gerçekleşir.
İmmobilizasyondan Kaçınmak
Depresyon, immobilizasyon tepkisinin duygusal ifadesiyse, çözüm bu savunma durumundan çıkmaktır. Porges, tehdidi ortadan kaldırmanın yeterli olmadığına inanıyor. Sosyal durumu tekrar aktif duruma getirmek için sinir sisteminin sağlam güvenlik sinyallerini algılaması gerekir. Bunu yapmanın en iyi yolu ise sosyal bağlantı.
Depresyondaki insanların cesaretini ve gücünü onurlandırmaya başlamanın zamanı geldi. Zor zamanlarda bir yol bulmak için biyolojimizin inanılmaz kapasitesine değer vermeye başlamanın zamanı geldi. Ve artık depresyondaki insanlara diğerlerinden farklı gibi davranmayı bırakmamızın zamanı geldi.