Deprem gibi büyük bir felaketi bizzat tecrübe eden pek çok insan, bu felaketin psikososyal etkilerini de tecrübe eder. Bunlar hem insanların duyguları hissetme biçimini etkileyen psikolojik etkilerdir hem de insanların birbirleriyle nasıl ilişki kurduğunu etkileyen sosyal etkilerdir.
Ancak bireysel ve sosyal reaksiyonlarda kayda değer bir çeşitlilik vardır. Yine de doğal felaketlerin duygusal etkilerinin; yaralanma, yapıların yıkılması ve gelir kaybı gibi fiziksel etkiler kadar güçlü acılara sebep olma potansiyelinin olduğunu söylemek gerekir.
Aslında çoğu zaman bunlar birbiriyle ilişkilidir. Gerçekten de iyileşmenin, sadece fiziksel değil aynı zamanda psikososyal bir süreç olduğu bilinmelidir.
Depremler, aylarca devam edebilen artçı sarsıntı tehdidi barındırması, insanları tekrarlayan akut stresin yanı sıra, süregelen insani, ekonomik ve sosyal maliyetlerle de kronik strese neden olabilir.
Depremlerin ayırt edici özelliklerinden biri de, yüksek şiddetli bir depremin ardından travmatik strese neden olabilecek kadar hasara neden olmasıdır. Sonrasında iyileşme döngüsünün oldukça geç bir döneminde yine yüksek şiddetli bir sarsıntıyla insanlar, hem hasar hem de stres bakımından iyileşme döngüsünün en başına geri dönebilir.
Artçı şoklar iyileşme sürecini uzatabilir. Toplumun bir kısmı sürekli güvensizlik, belirsizlik, aşırı uyarılmışlık ve dikkatlilik hali ve uyku bozukluğu yaşayabilir.
Klasik olarak, her ne kadar birbirinden keskin çizgilerle ayırmak biraz yapay olsa da, bir felaketin 4 aşaması vardır:
-İlk andaki kahramanlık aşaması, ki bu aşamada insanlar yardımlaşırlar ve “maliyetleri” hesaplamazlar.
-Balayı aşaması, ki bu aşamada insanlar yardımın geldiğini görürler ve durumun düzeleceğini hissederler.
-Tuhaf ve işe yaramaz şekilde isimlendirilmiş, “gerçekleri görme aşaması” olarak bilinen üçüncü aşama ki insanların düzen ve iyileşmenin ne kadar uzun süreceğini anladıkları ve bu sebeple öfkeli ve bezgin hissettikleri aşamadır. Bu aşamayı uzun-dönem iyileşme ve rehabilite aşaması olarak isimlendirmek doğru olabilir.
-Son aşama ise insanların yeniden dengeli oldukları aşamadır. Ama şunu kesin olarak anlamalıyız ki bu uzun süren ve açık bir bitiş noktası olmayan bir süreçtir.
Pek çok insan görece dayanıklı olsa da bazı insanlar hissizlik, depresyon, çaresizlik ve öfke gibi duygular gösterebilirler. Bu tepkiler sıra dışı bir duruma karşı gösterilen normal tepkilerdir ve bu insanların iyi olmadığı (hasta olduğu) düşünülmemelidir. Çoğu insanda bu duyguların yavaş yavaş kaybolacağı gerçeğine karşın, bir grup insan bu duyguları aylar hatta yıllar boyu göstermeye devam edebilirler.
Önceki tecrübelerimiz, bizi yıl dönümlerinde endişe, üzüntü ve stresin tavan yapmasını beklememiz konusunda uyarmaktadır.
Anahtar konu psikolojik olarak güçlü hissetmektir. Deprem aciz ve güçsüz bırakan bir felakettir, bireylerin üzerinde kontrol kuramadığı ve onları kendi hayatlarını kontrol etmekten bile mahrum bırakarak sonuçlanan bir olaydır.
İyileşme sürecinin merkezi, kişinin kendi hayatı üzerinde yeniden kontrol kazanabilme ihtiyacıdır.
Psikososyal perspektiften bakınca, iyileşme sürecini yönetmeye dahil olanların, toplumun katılımını anlayan ve onu aktif bir şekilde dahil eden, bireysel ve toplumsal direnci artıran yönetişim yapıları oluşturması gerektiği sonucu çıkar. Bu tür yaklaşımlar, büyük olasılıkla başa çıkma ve işlev gösteren toplulukların yeniden kurulmasında etkili olacaktır.
Afetten etkilenen insanlara hayatları üzerinde bir miktar kontrol ve hakimiyet duygusu vermeye çalışmanın önemli olduğu görülüyor. İyileşmenin anahtarı öncelikle “normalleşmedir”, yani insanları, geçici konut veya yerleşkelerde bile olsalar, bir şekilde iş hayatına, sosyal hayata, okullara, ibadethanelere ve topluluk bilincine geri döndürmek.
İkinci olarak, insanların çeşitli psikolojik tepkilerine verilen yanıtların da normalleşmesi gerekir, yani “Çoğu duygusal tepkinin anormal veya zor durumlara verilen olağan tepkiler” olduğuna ve zihinsel rahatsızlığın ya da zayıflığın işareti olmadığına dair yerleşik bir anlayış olması gerekir.
Bu da beklenen tepkiler ve mevcut kaynaklara erişim sağlanması konusunda eğitim ve yönlendirme gerektirir.
Yerel kuruluşlar ve aile hekimleri tarafından takip ve izlem, izlenenler uygun şekilde bilgilendirildiği sürece, önemli bir önleyici adımdır.
Klinik olmayan psikolojik müdahaleler bu aşamada şunlara yardımcı olabilir:
– Normal insanları “hasta” olarak etiketlendirmeden kaçınmak ve bu şekilde daha fazla insana ulaşmak,
– İnsanları kendilerinin ve ailelerinin tecrübe etmeleri beklenen normal psikolojik etkiler hakkında bilgilendirmek,
– İnsanları ileri seviye psikolojik desteğin ne zaman yardımcı olacağı ve bu desteğe nasıl ulaşılacağı hakkında bilgilendirmek,
– Uzun vade iyileşme için gereken sosyal bağlanmışlığı ve toplum hayatını tamir etmeye yardım etmek,
İyileşme süreci için en önemli iyileştirici faktörler şöyle görülmektedir:
– Durumun afetten etkilenen nüfus için kolay olmadığını ve üzücü olduğunu kabul etmek,
– Merkezi yönetim düzenlemelerinin yerel katılımı ve yetkilendirmeyi nasıl kolaylaştıracağı ve yola koyacağı konusunda açık olmak,
– Toplumun, hızlı fiziksel iyileşme arzusu ile planlamacıların karşılaştığı zorluklar arasında var olan çatışmayı tanıması. Bu çatışma kaçınılmaz ve gerçektir, anahtar toplumu sorunun çözümüne açıkça dahil etmektir.
– Afet sonrası beklenen duygular hakkında bilgilendirme yapmak,
– Afetten etkilenenlere izlem desteği vermek ve destek hizmetlerine erişim konusunda onları bilgilendirmek,
– Yeniden inşa ve rehabilitasyon planları hakkında şeffaflık sağlamak.