Çocuklarımın ağlayışları hakkındaki düşüncelerimi ve tepkilerimi yeniden düzenledim.
Anaokuluna giden oğluma, “Kaykayla küçük kardeşine vurma” ya da “Hayır, kanepenin minderlerinin yerde olmasını istemiyorum” dediğimde dudağını sarkıtıp beni kendisine kötü davranmakla suçluyor. “En diplomatik” olduğu zamanlarda ise sözlerimden hoşlanmadığını söylüyor. Evet, çocuğum ebeveynliğimden rahatsız oluyor. Fakat bu hiç mantıklı değil, çünkü ben çocukların her zaman nazik ve saygılı bir şekilde disipline edilmesi gerektiğinin bilincinde olan bir anneyim.
Ebeveynliğe ilk adım attığımda “bağlanma ebeveynliği” felsefesine uyuyordum. Hangi yeni anne, bebeği her mutsuz hissettiğinde onu rahatlatarak kendini güçlü hissetmek istemez ki?! Bu felsefe; çocuğunuzla birlikte uyumayı, onu uzun uzadıya emzirmeyi, sürekli kucağınızda taşımayı hatta hayatınızın çocuğunuz tarafından yönetilmesini teşvik eder. (Şaka yapıyorum.) (Hayır yapmıyorum.) Onlara göre, bebeğin ya da küçük çocukların ağlamaları ebeveynin düzeltmesi gereken sıkıntılardır.
Başlarda bu görevlerin hepsi sıcacık, yumuşacık ve çok güzeldi ta ki ben tamamen takatten düşüp kaybolmuş hissedene kadar. Bir çocuk bana yapışmadan da kendi kendime var olabileceğimi bilmek istedim, fakat bunu yapabildiğimden emin değildim. Küçük oğlumun antenleriyle benim yokluğumu hissetmemesini ve emmek istememesini umut ederek yataktan çıkmak için yerlerde emeklemek zorunda kalmadığım bir sabaha uyanmak istiyordum. Oğlumun ihtiyaçlarını giderebilmek istiyordum, ama aynı zamanda kendiminkilerle de ilgilenmek istiyordum. Bütün hepsi annelik adına feda edilmişti.
Zaman geçtikçe, daha fazla sınır koymaya başladım. Sütten kesme ve uyku eğitimi (şükürler olsun). Değişen düşüncelerimle birlikte daha çok ağlamayı kucaklamam gerekti ve bu kolay değildi. Çocuklarımın ağlayışları hakkındaki düşüncelerimi ve tepkilerimi yeniden düzenlemeliydim. Çocuklarından bazı beklentileri olan, sağlam bir ebeveyn olmaya karar verdim, fakat bu çocuklarımın mutsuz olduğu birçok zaman olacağı anlamına geliyordu ki onların mutsuz olması berbat bir durum.
Bazen bu mutsuzluğun getirdiği zorluklarla baş etmek zorunda kalmamak için çocuğumun istediğini yapmak daha cazip geliyordu. Fakat bu zorluklarla uğraşmak (ya da onun kendi sorununu kendisinin halletmesini sağlamak) ebeveynliğin çok önemli bir parçası. Hiçbir zaman çocuklarımın gereksiz yere üzülmesini istemem ve her zaman onları sevmek ve rahatlatmak için yanlarında olmak isterim. Tabii burada her zaman ağlamalara da yer var.
Ağlamayı sadece normal olarak görmemeyi hatta bazen de tedavi edici olduğunu öğrendim. Geçtiğimiz yaz, 3 yaşındaki oğlum yolun kenarında koşuyordu ve tökezleyip düştü. Ağlamasını yatıştırmak için ona biraz buz, bir yara bandı ya da hayvan şeklindeki krakerlerden teklif ettim. Başını iki yana salladı ve “Hayır, ben sadece ağlamak istiyorum” dedi. Gözyaşları iyileştirir ve araştırmalar gözyaşı salınımının yatıştırıcı etkisi olduğunu, stresi azalttığını ve kişinin modunu yükselttiğini gösteriyor. Ağlamak sadece fiziki bir acıya gösterilen normal bir tepki değil, aynı zamanda hayal kırıklığı, yılgınlık ve öfkeye de tepkidir.
Bunları bilince, oğlumu negatif düşüncelerinden kurtarma eğilimimi azalttım. Elbette ki üzgün hissettiğinde ve diğer kötü zamanlarında onu desteklemeye devam edeceğim fakat onun hayal kırıklıklarının ve olası patlamalarının beni kuralları uygulamaktan, davranışlarını yönlendirmekten ya da sınırlar belirlemekten alıkoymasına izin vermeyeceğim. Artık yapılacak en iyi şeyin onu negatif hislerinden korumak değil, sorunlarıyla başa çıkabilmesi ve onların üstesinden gelebilmesi için fırsatlar vermek olduğunu biliyorum.
Ona, hayır diyorum ve buna verdiği duygusal tepkiyi kabul ediyorum çünkü her şeye evet demek mutlu bir çocuk ya da sağlıklı bir ilişki oluşturmaz. Çocuklar ebeveynlerinin birer lider olmalarına ihtiyaç duyar. Oğlum çoğu zaman buna karşı çıkıp bana kötü biri olduğumu söylese de biliyorum ki hissettiği bu güvenlik duygusundan fayda sağlıyor. Daha özgür olmak istediğini de düşünebilir, fakat gerçekte, onu sınırlar içinde tutacağımı bilmek istiyor.
Saygılı ebeveynlik çocukları kendi eşitimiz yapmak değildir. Ben oğlumun karar vermesine izin veriyorum, fakat bu, benim önerdiğim mantıklı seçimler arasından oluyor. Ne zaman yatağa gideceğine kendisi karar vermiyor, fakat uyumadan önce bir kitap mı yoksa iki kitap mı okumak istediğine karar veriyor. Akşam yemeğinde ne yiyeceğimize de o karar vermiyor (lolipop!), fakat ne kadar yiyeceğini seçebiliyor. Parktan ne zaman ayrılacağına o karar vermiyor ama arabaya kendi başına mı yoksa elimi tutarak mı gitmek istediğine karar veriyor. Önceleri saygı namına çocuğuma gereğinden fazla güç verirdim. Hatta bir zamanlar bizim oyun alanımızın yanında bir şantiye alanı vardı. Oğlum burayı sonsuza kadar izlemek istedi ve ben onu oradan çıkarttığım için kendimi çok kötü hissetmiştim. Ben kimim ki hayır diyecektim?
Bazen çocuklarım kendilerine hayır dediğimde ağlıyorlar. Hayır, pastel boyaları kıramazsın. Hayır, öğle yemeğini yedikten hemen sonra sana atıştırmalık hazırlamayacağım. Hayır, başka bir bölüm daha izleyemezsin. Her neyse, onların ağlamalarına izin vermek duygularını anladığımı ifade ediyor. Hem de kuralları eğip bükmekten ya da onları mutlu etmek için görmezden gelmekten daha fazla. Eskiden empatik ebeveynlikle onları olumsuz hislerden korumayı karıştırırdım. Şimdi ise empatik ebeveynliğin onları kurtarmadan ya da cezalandırmadan tepkilerini anlamak demek olduğunu biliyorum. Televizyonu kapatmama sinirlendin. Anlıyorum. Daha sonra, biraz daha izleyebiliriz gibi.
Artık hayır deme konusunda rahatım, çünkü yeterince erken hayır diyemediğim için kaybettiğim çok şey oldu. Daha dün benden belli bir tişörtünü ve futbol çoraplarını bulmamı istedi. (Bu istekleri yerine getirmek için yeterince vakte sahip değildim!) Ayrıca kramponlarını ve dizliklerini de giymek istedi. Zaten sabah yapmam gereken işler ve bir an önce evden dışarı çıkmamız gerektiği için yeterince yorulmuştum ve onu mutlu etme girişimimin beni ciddi bir krize sürükleyeceğini biliyordum. Kendimi tuttum ve bunun basitçe yapabileceğim bir işten daha fazla efor gerektirdiğini bilerek hayır dedim.
Şimdi hayır diyorum çünkü gerçekliğe iyilikten fazla değer veriyorum ve oğlumun da aynısını yapmasını istiyorum. Sınırlar aracılığıyla kendime saygı duyduğumda çocuğum sadece beni dikkate almayı değil, aynı zamanda kendine nasıl saygı duyacağını da öğreniyor. Sonuçta, çocuklarımızın rol modelleri bizleriz.
Eskiden oğlumun daima mutlu olmasını isterdim, ama şimdi mücadele etmesinin gelişimi ve öğrenimi için eğitici fırsatlar olduğunu biliyorum. Geride durduğumda (sağlam bir şekilde) ona güven veriyorum ve aslında saygılı ebeveynliğin gerçek anlamı da bu.
Kötü olmak için değil, işimin bir parçası olduğu için HAYIR diyorum. Hayır diyorum çünkü hem onun hem de kendimin mutluluğunu düşünüyorum.
Kaynak: https://www.huffpost.com/entry/how-i-learned-to-say-no_b_58c2bb69e4b0c3276fb783d0?te=Today