Çocukların Edebiyattaki Yerine Hızlı Bir Bakış
Edebiyatın yazılmak yerine konuşulduğu zamanlara gidelim… Hani insanların harlı bir ateş etrafında, eprimiş bezden bir çadırın ortasında, ıslak ve karanlık bir mağaranın içinde, neşeli bir balsa ağacın üzerinde, gelincikli bir tepenin yamacında toplanıp birbirilerine hikâyeler uydurduğu zamanlara… Kimimiz edebiyatın bu türlüsüne ilkel bulur ancak size bir sır vereyim: Yazılı yani matbu edebiyat sözlü edebiyatın gölgesidir ve muhtemelen de hep öyle kalacaktır. Onun ilkel olduğunu düşünenler için gerçekten çok üzgünüm.
Bu kavram yanılgısını bir yana bırakırsak ve başlığın hakkını vermemiz gerekirse, “Peki ya çocuklar edebiyatın neresindedir?” sorusunu sormamız gerekir. Mamut avladığımız ya da Anadolu’da Moğol soykırımıyla uğraştığımız dönemlerde, evet çocuklar masallarımıza, öykülerimize kıyıdan köşeden de olsa dâhil oluyordu ancak bir zaman geldi ki hiçbir kitapta çocukların izine rastlayamaz olduk, sanki romanlarımızda çocukların var olmadığı fantastik bir dünyayı anlatıyorduk. J. Sutherland de bu isyanı bizimle paylaştı ve, “Hamlet’te saklanan çocuk nerededir? Peki ya Beowulf’takiler? Gurur ve Önyargı 2012’de İngiliz dilinin en etkili romanı seçildi. Austen’in Bennet ailesini anlattığı öyküde çocuklar nerededir? Nerede saklanıyor bu çocuklar?” dedi. Haklıydı da. Belki de bu saklambaca; geleneksel ebeveynlerin ideal çocuk tanımının görünmeyen ve duyulmayan çocuk olması ve çocukların artık bizlerle harlı bir ateş etrafında, eprimiş bezden bir çadırın ortasında, ıslak ve karanlık bir mağaranın içinde, neşeli bir balsa ağacın üzerinde, gelincikli bir tepenin yamacında toplanmaması neden olmuştu, kim bilir?
Hamletleri, Beowulfları, Austenleri; Sineklerin Tanrısı, Kevin Hakkında Konuşmalıyız, Oliver Twist takip etti. Nihayet dünya edebiyatı artık çocuğu keşfetmişti. Bundan büyük de bir haz aldı, okurları tarafından desteklendi. Bir ara yazarlar okur mektuplarını cevaplamaktan yeni eserler bile yazamadılar. Belki bu işte çocuk odaklı farklı bir ebeveynlik tutumu ve eğitim metodu benimsemenin de parmağı vardır. Evet evet, kesin vardır. Hatta Oxford Üniversitesi’nde görev yapan Lewis Carroll gelişmelerden aldığı cesaretle, sadece arkadaşının kızlarını eğlendirmek için anlattığı o meşhur Alice Harikalar Diyarı’nı kitaplaştırmaya karar verdi. Mark Twain’in Tom Sawyer’in Maceraları ve Huckleberry Finn’in Maceraları da bu akımın peşinden geldi. İyi ki de geldi. Ancak bir süre sonra edebiyatımız içinde çocuk kahraman var diye asla bir çocuk kitabı olmayan ama çocuk kitabı sanılan eserlerle dolup taşmaya başladı. Bu çocuk edebiyatı eserlerine ve içinde çocuk kahraman olan kitaplara olan ilgiyi azalttı.
Aynen böyle oldu ama belki de tam da böyle olması gerekiyordu. Çünkü bir düşüş beraberinde mutlaka bir yükselişi de getiriyordu. İşte biz şu an o yükselişe tanıklık ediyoruz. Şimdi çocukların konu olduğu ve çocuklar için yazılan kitaplar altın çağını yaşıyor olabilir. Harry Potter, Kumkurdu, Pippi Uzunçorap ve Küçük Kara Balık’ın en çok okunanlar listesinden yıllardır düşmemesi hep bu sayede. Üstelik sadece ülkemizde de değil, neredeyse tüm dünyada böyle. Bu ne kadar devam eder, bu sırada çıkan eserler çocuk edebiyatı ölçütlerimizi değiştirir mi, yayıncılar iyi bir şey mi yapıyor, herkesin çocuk alanında yazmaya teşvik edilmesi ne gibi sorunlar doğurur, niteliksiz eserler diğerlerinden nasıl ayrılacak… Bilmiyorum. Ama neden cevaplarını beraber aramayalım ki?
23 Ocak