İnsanlar olarak kendimizi başarıya kaptırıyoruz. Olağanüstü insan kahramanlıklarından o kadar çok etkilendik ki, bu beceriler mükemmeli zorlamak için bize bireysel olarak ilham verirken bütün bir ulusu birleştirebilirler. Belki de pistte inanılmaz bir başarıyı izledikten sonra talim uçağını çıkardınız ve yola koyuldunuz. Ya da belki de göz kamaştırıcı derecede iyi bir konserde hislendikten sonra gitarı tekrar elinize aldınız. Beklenmedik durumlarda başarıyı görmeyi özellikle seviyoruz.
Muhtemelen potansiyelinizi sonu gelmeyen bir arayışla aramanın iyi bir şey olduğunu öğrenmişsinizdir. Daha hızlı olmayı, daha yükseğe çıkmayı, daha güçlü olmayı ve daha akıllı olmayı istemeniz gerektiğini de. Ancak bu olumlu mesajın bir de diğer tarafı var: Kaybetmekten korkmalısın.
Mantıksal olarak bakıldığında, bu çok saçma. Kazanmak için bir noktada kaybetmeniz gerektiğini hepimiz anlayabiliriz. Ebedi kazananın varlığı romantik bir efsanedir. İnsanlar başarıyı zahmetsiz gösterebilir, ancak nadiren öyledir. Başarı; denemekten, kendinizi genişletmekten ve risk almaktan gelir; bu, kaçınılmaz olarak, yol esnasında başarısız olacağınız anlamına gelir. Ve sık sık başarısız olacaksın. Evet, hayatınızın her günü biraz kazanacak ve biraz kaybedeceksiniz.
Kaybetmek her türlü formu alır. İş yerinde, bir terfiyi kaçırmış ya da CEO’nun adını yanlış yazmış olabilirsiniz. Üniversitede, bir sınavda başarısızlığa uğrayabilir veya bir sınav sorusunu atlayabilirsiniz. Ölçek önemli değil.
Önemli olan, başarısızlığı kazıyıp ortaya çıkarmak, yeniden değerlendirmek, yeniden düşünmek ve ileriye gitme isteğinizdir -belki de yeni bir yönde. Bunu yaparsanız, başarısız olmak değerli hale gelir. Çünkü henüz nerede hazır olmadığınızı veya yeterince yetenekli olmadığınızı öğrenmenizi sağlar. Kolay ya da hoş olmayabilir ama kullanışlı hale getirebilirsiniz. Başarısızlığa karşı en iyi tutum, onu isteyerek davet eden tutumdur. Takımlar maçları videoda analiz ettiğinde, iyi bir teknik direktör “İşte, yanlış yaptığınız yer burası” demez. “Burada ne görüyorsunuz? Sizin açınızdan orada neler olduğunu söyleyin bana? Bir dahaki sefere bu durum ortaya çıktığında size ne yardımcı olacak? “Denemek ve başarısız olmaktan gelen doğrudan deneyim, gelecekteki sorunları çözmenin ve engelleri aşmanın anahtarıdır. Ne kadar erken başarısız olursanız ne kadar sık başarısız olursanız ve bu konuda ne kadar cesur olursanız, en büyük anlar geldiğinde aklınızı kaçırmaktan o kadar korunursunuz. Bu bize öğretilmedi.
Aldığımız mesaj, başarısız olmanın yeterince iyi olmadığıdır. Başarısız olursak daha az değerli olacağımızı düşünüyoruz. İşte o zaman korku gelir ve aklınıza yer bırakmaz. Kaybetmenin sizi ezik yaptığına inanıyorsanız, denemekten kaçınmanız çok daha olasıdır. Bunu yapmış olabilirsiniz: kendinizi sabote etmişsinizdir, böylece daha sonra bir kaybeden olarak ortaya çıkmaktansa, riskler düşük olduğunda daha önce başarısız olursunuz. Ya da şu anda neden deneyemeyeceğiniz konusunda bahaneler uydurmuş olabilirsiniz: “Çok meşgulüm”; “İşimden ayrılma riskini göze alamam.” Ama içinizde bu söyledikleriniz gerçek bir sebep mi yoksa mazeret mi olduğunu bileceksiniz.
Gerçekten, başarısızlığı bir parçanız olarak değil, çözmeniz gereken bir bulmaca olarak görmelisiniz. Yine de çoğumuzun özümsediği mesaj bu değil. Başarısızlığın, sadece belirli bir gündeki performansımızın bir göstergesi olmasından ziyade, karakterimiz üzerinde bir leke bırakmasına izin veriyoruz. Ve bu da zayıflıkla karıştırılması durumunda, kusur veya savunmasızlık gösterme konusunda bizi isteksiz kılıyor.
Peki gerçek ne? Kaybetmek kazananlar içindir.
Kaynak: https://welldoing.org/article/where-success-really-comes-from