Bağlanma, bebeklerle anne-babaları ya da bakım verenleri arasında kurulan, duygusal olarak olumlu ve yardım edici bir ilişkinin varlığını ifade eder ve yaşam boyu sürer. Bağlanma ilişkisinde anne anahtar konumdadır. Bağlanma, ancak anne figüründen yansıyan sıcaklık ile gerçekleşmektedir. Eğer anne kendi anne babası ile sıcak, sevgi dolu ve güvenli bir bağlılık ilişkisi kurmuşsa bu durum evliliğine ve çocuğu ile olan ilişkisine de yansımaktadır. Baba ile bebeğin bağlanmasını belirleyen en önemli koşul ise anne babanın iletişim biçimidir. Anne ve baba arasındaki gerginlik baba ve bebek ilişkisini de olumsuz etkiler.
Bağlanmanın üç temel işlevi vardır. Bunlar; dünyayı keşfederken geri dönülebilecek güvenli bir sığınak olma, fiziksel ihtiyaçların karşılanmasını karşılama, geleceğe ve hayata ilişkin güven duygusu geliştirebilme. Bu üç işlev bireyin yaşamını şekillendirmektedir.
Temel ihtiyaçların yeterliliği bakım verenle kurulan duygusal bağın niteliğine bağlıdır. Çocuğun anne ile kuracağı bağın niteliği onun yetişkin yaşamda ihtiyaç duyacağı birçok beceri ve özelliklerin temelini oluşturur. Doğru bağ kurulursa çocuk bilişsel esnekliğe sahip olur. Bilişsel esneklik ise bir problem karşısında bireyin problemi çözebilecek seçeneklerin farkında olması, uygun çözüm önerilerini uygulayabilmesi olarak tanımlanır.
Anne ile kurulacak dengeli, düzenli, tutarlı ve öngörülebilir ilişkinin oluşturacağı duygular ki bunların başında güven geliyor, çocuğun yetişkin yaşamda hem kendisi ile hem de başkaları ile etkileşiminin yapıcı ve yaratıcı olacağının temelidir. Bireyin kendisini dış dünyayla, diğer insanlarla, geçmişiyle, geleceğiyle ve şimdiki anla nasıl ilişkilendirdiği anneyle kurduğu bağın yansıması ya da sonucudur.
Anne-çocuk arasındaki ilişkinin dengesiz, tutarsız ve öngörülemeyen bir iletişim örüntüsü içinde olması, kaygılı, kaçıngan, tutarsız bağlanmalardan birine ve bu bağlanmalarında nevrotik bir tablonun gelişmesine ve çocuğun zihinsel gelişiminin de olumsuz olmasının zeminini oluşturur.
Horney nesne ilişkileri bağlamında en temel endişenin annenin çocuğu terk etme kaygısı olduğunu söyler ve bu kaygının korkuya dönüşmesini engelleyen en temel unsurun da anne ile çocuk arasında kurulan güvenli bağ olduğunu söyler. Eğer çocuğun kaygısının korkuya dönüşme ihtimali yüksekse korku düzeyinde kişiyi etkilerse çocuk terk edilmeye karşı reddedici ya da boyun eğme tepkisi verir.
Güvenli bağlanma bireyin olumlu benlik duygusunun gelişmesinde önemlidir. Sosyal hayatındaki ilişkilerde empati, merhamet, inanç gibi ahlaki değerlerin içselleştirmesini sağlar. Yaşamın sonraki yılları boyunca ilişkilerde kendisine bir çerçeve sunacak temel güveni, samimiyeti ve karşılıklı ilişki kurmayı öğretir. Güvenli bağlanma stiline sahip çocuklar özgüven sahibidirler ve yetişkinlikte sosyal ve yakın ilişkilerinde güvenli bağlanma davranışı gerçekleştirirler.
Güvenli bağ kurulduysa kaygı korkuya dönüşmez. Çocuk baş etmek için işlevsel olmayan herhangi bir yöntem geliştirme. Güvenli bağlanma psikolojik ve fiziksel sağlığı hem koruyucu hem de iyileştirici özelliği yanında aynı zamanda yetişkin yaşama hazırlayıcı özelliğe sahiptir.
Kaygılı bağlanmada ise anne çocuğun istek ve ihtiyaçlarına genellikle tutarsız bir şekilde tepki verir çocuk annenin ne zaman ne yapacağını tahmin edemez yani anneyi ön göremez ise oluşacak olan bağın kaygılı olacağını söyleyebiliriz.
Kaygılı birey hayatını kendi hislerine göre değil çevresindekilerin hislerine göre yaşar. Bunun sonucunda birey çevresindekilerin yaşamlarına göre davranışlarını ayarlar, farklı hareket edebilme cesaretini kaybeder, dış dünyaya bağımlı olur. Böylece birey sürekli “Şöyle dersem nasıl düşünürler? Acaba yanlış anlaşıldım mı?” diye düşünür. Birey çevresindekilerin takdirini alsa bile tatmin olmaz, kendini buna inandıramaz. Bu tür kaygılı çocuklar anne babalarına sürekli “beni seviyor musun? Sinirli misin?” diye sorular sorarak onların hislerini ve düşüncelerini öğrenerek kendilerini emniyete alırlar.
Kaygılı bağlanmanın sonraki yaşam dönemlerine yansımasına bakılırsa bu bireylerin yetişkin olduklarında kendilerini açmaya ve yoğun duygular yaşamaya meyilli olurlar. Yeni davranış, düşünüş ve ilişki yollarını keşfetme yeteneklerinin sınırlı olduğu söylenebilir.
Kaçınan bağlanmaya sahip bireylerin anneleri genellikle soğuk, çocuklarının yakınlık isteğini reddeden, kaçınan kişilerdir. Kaçınan bağlanmaya sahip bireyler kendilerine güvenirler. Ancak bu özgüvenin sağlıklı olduğu söylenemez. Çünkü bu bireyler sadece kendilerine güvenir ve diğerlerine güven konusunda sıkıntı yaşarlar. Başkalarından yardım alma konusunda rahat değillerdir ve sürekli kendi başarılarını överler, durumlarla ilgili sorumluluk almaz diğerlerini eleştirirler. İhmal eden duygusal olarak mesafe koyan çocuğun duygularından habersiz duygularından utandırılarak büyütülen çocukların da kaçınan bağlanmaya sahip olacağını söyleyebiliriz.