Haz ve hız çağındayız. Çocuklarımıza anlık hazlar veriyoruz. Mesafeler kısaldı. Teknoloji uzakları yakın yaptı. Şimdi istediğimiz zaman dünyanın öbür ucunda yaşayan tanıdıklarımızla konuşabiliyor, hatta onları ziyaret etmeye bile çok zorlanmadan gidebiliyoruz. Anne ve babalar maddi olarak çocuklarını konforlu bir şekilde büyütmek istiyorlar. Ne güzel. Yani daha zenginiz. Çocuklarımızı, “biz görmedik onlar görsün” diyerek büyütüyor ve istediklerini almaya çalışıyoruz.
Yeni bir şeyler yaptığımızda veya bir şey satın aldığımızda vücudumuzda dopamin salgılanıyor. Hoşnut olduğumuz bir şeyi yediğimizde, güzel bir manzaraya baktığımızda veya birisine yardım ettiğimizde de beynimizde dopamin salgılanır ve bunun sonucunda da bir daha yapmamız için uyarılmış oluruz.
Maddesel olarak elde ettiğimiz şeyler bizi mutlu ediyor. Ama anlık mutluluklar bunlar. Bu yüzden çocuklarımıza da anlık hazlar vermiş oluyoruz. “Fazilet Hanım, arkadaşları arasında rencide olmasın diye geçen gün istedi, Ayla’ya 500 liralık ayakkabı satın aldık” dedi Ebru’nun annesi. “Ben çalışıyorum. Kızım beni göremiyor. O yüzden işten gelirken ona muhakkak bir şey alıyorum.”
“Fazilet Hanım, herkesin iPhone’u varmış. Öyle dedi Ekin. Valla ben kendime almadım, ona iPhone aldım.” iPhone 11 ile iPhone12 arasında ne fark olduğunu birçok ebeveyn bilmezken çocuklarına bir üst modelini alabiliyorlar. Peki, bu anlık mutluluklar gelecekte de mutlu olmalarını sağlayabilecek mi? Çocuklar her şeyi elde ederken bir şeye sahip olmanın aslında ne kadar zor olduğunu, çalışmak gerektiğini, çabalamak gerektiğini öğrenemeden büyüyorlar. Peki, biz ebeveynler olarak hep onlara her istediklerini alabilecek miyiz? Ya da onlar bir yetişkin olduklarında her istedikleri ellerine geçebilecek mi? Bence hayır! Çok basit olacak, ama çocuklarınıza balık tutmayı öğretmek yerine siz onların sofrasına sürekli balık koyuyorsunuz. Peki, ya siz olmadığınızda ne olacak? Çocuklarınız aç mı kalacak? Kim bilir? Ne dersiniz?
Şimdi kendi terimim olan Duygusal Ödül kavramından bahsetmek istiyorum. Duygusal ödül, maddi olmayan ödüldür. Bizi kendi içimizde motive eder. Evet, aynen bir şey satın aldığımızda beynimizde nasıl dopamin serbest bırakılıyorsa duygusal ödülde de aynı şey olur. Satın almak bağımlılık yaratır. Alışveriş hastalığı bağımlılıklar içinde yer alır. Çocuğunuzu tutkusu olan bir şeye yönlendirdiğinizde, örneğin; basketbol oynamayı sevebilir, yemek yapmayı sevebilir, yazı yazmayı, müziği veya herhangi bir hobi edinmekle ilgilenebilir… Bunları yaptığında çocuğunuz tatmin olur. İçsel bir tatmindir bu. Bence bizim yapmamız gereken, çocuklarımızı çok fazla maddi hediyelerle ödüllendirmek yerine, onların kendi içsel dünyalarında tatmin edecek duygusal ödülleri fark etmelerini sağlamak.
Atiye dokuz yaşında bir danışanım. Bana geldiğinde o kadar üzgün görünüyordu ki sanki yılların ağırlığı omuzlarına çökmüş bir yetişkindi karşımda oturan. Önce babasıyla görüşmek istedim. “Annesini iki yıl önce kaybettik” dedi. “Çok hastaydı.” Ben de Atiye’nin üzüntüsünün annesini kaybetmekten dolayı olduğunu düşündüm. Ama durum hiç de öyle değildi. “Babam benim hiçbir şey yapmama izin vermiyor” dedi Atiye. “Resim çizmeme, arkadaşlarımla gülüp oynamama, müzik dinlememe, yeni kıyafetler giymeme, dans etmeme… Beni mutlu edecek hiçbir şey yapmama izin vermiyor. Annemi kaybettiğimiz için ona saygısızlık etmiş olurmuşuz. Acımızı yaşamamız gerekiyormuş. Babam durmadan bana bunu söylüyor.” dedi. Bu durum da ne kadar farklıydı işte.
Kimi ebeveyn çocuğunu hediyelere boğarak onu mutlu etmeye çalışırken, kimi ebeveyn de mutluluğun her türlüsünü ona çok görebiliyordu. İkisi de aşırı olduğu için çocukların gelecek hayatını etkileyebilecek güçte. Her şeyin ortasını bulmanın yolu hep vardır. Aşırıya kaçmadan bence çocuklarınızın mutlu olmasını sağlayabilirsiniz. Ve mutlu olmak hayatınızda yaşadığınız ne çok olumsuz ve acı durum olsa da inanın kabahat değil. Hayat bir şekilde devam ediyor, biz ona ayak uydursak da uydurmasak da. Çocuğunuzla birlikte mutlu olmanın yollarını bulmaya çalışın. Küçük mutlulukların insana nasıl bir huzur verdiğini siz de göreceksiniz. Örneğin; çocuğunuzun size yardım etmesini sağlayın. “Kızım, şu raftaki tencereye ulaşamıyorum. Senin boyun uzun. Bana versen beni büyük bir dertten kurtarmış olursun.” ya da “Oğlum, komşumuz Şerife Hanım telefon edip benden elektrikli battaniye istemişti. Ama bugün çok yorgun hissediyorum. Sen götürüversen bana ne kadar çok yardım etmiş olursun.” gibi ufak tefek işlerin bile onların mutluluk kavramını çok farklı şekilde deneyimlemelerine yardımcı olacak.
Evet, gözünüze küçük görünmüş olabilirler. “Benim oğlum veya kızım bunlarla mutlu olabilecek çocuklar değil ki” diye düşünüyor bile olabilirsiniz. Ama aslında olması gereken bu. Çocukların doyum eşiğini ebeveynler yükseltiyor ve sonunda doyumsuz olup çıkıyorlar. Ve mutluluğu yanlış yerlerde ya da şeylerde arıyorlar.
Kaynak: Seyitoğlu F. (2021) KarnıTokRuhuAçÇocuklarDestekYayınları İstanbul