Ateş başı halk hikayelerinden Netflix dramalarına, anlatılar her toplum için olmazsa olmazdır ve teorisyenler bunun sebebini bulmaya çalışıyor.
Yakışıklı bir kral, insanüstü güçle kutsanmıştır. Ancak çekilmez küstahlığı, krallığını mahvedecek bir tehdittir. Aklı başında bir yolcu onunla savaşa girer. Kral savaşı kaybederek dinginleşir ve iki kahraman çabucak arkadaş olarak krallık içinde bir dizi tehlikeli göreve atılır.
Bu efsanenin bugün hala okunmakta olduğu gerçeği bile dikkate değerdir. Bu, 4000 yıl önce eski Babil tabletlerine kazınmış olan Gılgamış Destanı’dır ve edebiyat tarihinin bilinen en eski eseridir. Destanın bin yıllar boyunca anlatıldığı düşünüldüğünde, o sırada da son derece popüler olduğunu varsayabiliriz.
Daha da şaşırtıcı olan şey, bugün okunup beğenilmesi ve kalpleri ısıtan arkadaşlık da dahil olmak üzere pek çok temel unsurunun bugünün popüler hikayelerinde bulunabilmesidir.
Yazının icadından önce hikaye anlatımına dair kesin bir kanıtımız olmasa da, anlatıların binlerce yıldır insan yaşamının merkezinde yer aldığını varsayabiliriz. Fransa’da 30.000 yıl önce Chauvet ve Lascaux gibi bölgelerdeki mağara resimleri, muhtemelen sözlü hikaye anlatımının eşlik ettiği dramatik sahneleri tasvir ediyor.
İnsanlar ne kadar hikaye okursa, diğer insanlarla empati yapmaları o kadar kolaylaşır.
Bugün belki kamp ateşinin etrafında toplanamıyoruz ama ortalama bir yetişkinin, gününün en az %6’sını kurgusal hikayelerle meşgul olarak geçirdiği düşünülmekte. Bu, evrimsel bir bakış açısından saf bir kaçışa harcanacak haddinden fazla zaman ve enerji demek. Ancak psikologlar ve edebiyat teorisyenleri bu kurgu bağımlılığı için birçok potansiyel fayda tespit ettiler. Yaygın bir fikre göre; hikaye anlatımı zihnimizi keskinleştiren, çevremizdeki dünyayı simüle etmemize ve özellikle sosyal durumlarda farklı stratejiler hayal etmemize izin veren bilişsel bir oyun biçimidir. Missouri-St Louis Üniversitesi’nden Joseph Carroll; “Hikayeler bize diğer insanları öğretir.” diyor.
Beyin taramaları bu teori için kanıt sağlıyor. Hikayeleri okumanın veya duymanın, korteksin sosyal ve duygusal işlemeye dahil olduğu bilinen çeşitli bölgelerini harekete geçirdiği belirtiliyor. Ve insanlar ne kadar çok hikaye okursa, diğer insanlarla empati kurmayı o kadar kolay buluyorlar.
Çeşitli çalışmalar, işbirliğini dünya çapında popüler anlatıların ana teması olarak tanımlamıştır. University College London’dan antropolog Daniel Smith, Filipinler’de 18 farklı avcı-toplayıcı grubunu ziyaret etti. Hikâyelerinin yaklaşık %80’inin ahlaki karar verme ve sosyal ikilemlerle ilgili olduğunu keşfetti. En önemlisi ise, bu hikayeler daha sonra gerçek yaşam davranışlarına dönüşüyor. Hikaye anlatıcılığına en çok yatırım yapan grupların aynı zamanda çeşitli deneysel görevler sırasında en işbirlikçi gruplar oldukları ortaya çıktı.
Gılgamış Destanı da iyi bir örnektir. Hikayenin başlangıcında Kral Gılgamış fiziksel gücü ve cesareti açısından mükemmel bir kahraman gibi görünebilir. Ancak aynı zamanda gücünü kötüye kullanan, ilgisini çeken kadınla yatmak için efendi haklarını kullanan kibirli bir tirandır. Yabancı Enkidu ona meydan okuduktan sonra nihayetinde işbirliğinin ve arkadaşlığın değerini öğrenir. İzleyicilere verilen mesaj açık ve net: “Kahraman kralın bile başkalarına saygı duyması gerekiyorsa, siz de öyle.”
Gılgamış Destanı dün yazılmış gibi tazedir ve onun ebedi sadık dostluk mesajları, yazarının tablete ilk işleyiş anından 4.000 yıl sonra bile hepimiz için bir ders olmaya devam etmektedir.